TIBBİ KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SİGORTA
DÜZENLEYİCİ İŞLEM İLE SÖZLEŞME HÜRRİYETİNİN SINIRLANMASI
AVUKAT SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ
16/04/2016 günlü, 29686 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasında Kurum Katkısına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Tebliğ’de (2010/1) Değişiklik Yapılmasına İlişkin Tebliğin 2. maddesi ile değiştirilen Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Malî sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.3.4. ”Sigortalıya Yardım” başlıklı maddesinde yer alan “Sigortalı, sigortacının göstereceği avukata gereken vekaletnameyi vermek zorundadır.” ibaresinin sözleşme hürriyetinin düzenleyici işlemle sınırlanamayacağı ve bireyin avukatını belirleme hakkının bulunduğu gerekçesi ile hukuka aykırı olduğuna karar verdi.
Danıştay’ın ilgili kararı şu şekilde; Mevzuatımızdaki düzenlemelere göre, savunma hakkının kullanılabilmesi için avukatın yardımı şart değildir. Nitekim, Anayasa’nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralına yer verilmiş, Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesinde de, “Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir” denilmek suretiyle yukarıda değinilen hususa vurgu yapılmıştır.
Bununla birlikte, Avukatlık Kanunu’nun 35. ve 63. maddeleri uyarınca birey, savunma hakkının kullanımında bir başkasının yardımını istiyorsa o kişinin baro levhasına kayıtlı ve işten yasaklanmamış bir avukat olması gerekmektedir. Savunma hakkının olmazsa olmazı ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de belirtildiği üzere bireyin avukatını serbestçe belirleme hakkıdır. Anayasanın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin dilediği alanda sözleşme hürriyetine sahip olduğu, “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı, 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Sözleşme özgürlüğü” başlıklı 26. maddesinde, tarafların, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebileceği, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık sözleşmesinin kapsamı” başlıklı 163. maddesinin birinci fıkrasında ise, Avukatlık sözleşmesinin serbestçe düzenleneceği hükümlerine yer verilmiş olup, sözleşme özgürlüğü uyarınca kişiler, hukuksal ilişkilerini özgür iradeleriyle ve sözleşmelerle düzenlemekte serbesttir.
Bu durumda, Anayasa uyarınca sözleşme özgürlüğünün sınırlanabilmesinin ancak kanunla mümkün olabilmesi karşısında, anılan Tebliğ düzenlemesi ile sözleşme özgürlüğüne sınırlama getirilmesinin Anayasada güvence altına alınan sözleşme hürriyetine aykırı olduğu gibi, Yasadan kaynaklı bir hak olan bireyin avukatını serbestçe belirlemesi hakkının Tebliğ ile ortadan kaldırılması sonucunu doğuran düzenlemede hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe tutarı ile sınırlı olduğu, poliçe tutarını aşan kısım yönünden sigortalı ile sigortacının menfaatlerinin çatışabileceği, sigortalı ile sigorta şirketinin ileride hasım konumunda olmaları ihtimali göz önünde bulundurulduğunda, sigortalının, sigortacının göstereceği avukata vekâlet vermek zorunda bırakılması ve sadece bu durumda sigortalının avukatına ilişkin giderlerin ödeneceği yolundaki düzenlemelerin hukuka aykırı olduğu da açıktır. (Danıştay 15. İ.D., 03/04/2018 T., 2016/6785 E., 2018/3262 K.)
Kaynak: www.corpus.com.tr